/>
dicle elektrik
Asel Şentürk (KONUK YAZAR)
Köşe Yazarı
Asel Şentürk (KONUK YAZAR)
 

"Balık Hafızalı Bir Toplum"

      Bitmedi şu memleketteki ihmalkârlık, bitmedi şu memlekette parayı ve çıkarını insan canının üstünde tutan zihniyet. Hepiniz gördünüz değil mi, canımızın ne kadar ucuz olduğunu? Anladınız mı ne kadar değersiz birer et torbası olduğumuzu? Bu felaket nerede yaşandı peki? Issız, kimsenin uğramadığı küçük bir otelde mi? Hayır arkadaşlar, ülkenin en lüks, en çok rağbet gören kış tatili rotalarından birinde yaşandı. Evet, işte bizim memleketimizdeki lüks yaşam budur arkadaşlar. Buyurun size bizim memleketin en lüks eğlence şekli: yanarak ölmek.   Gelin size canımızın ne kadar değersiz olduğunu anlatayım; Amerika yangınını duymuşsunuzdur, şehir resmen yandı, kül oldu. Adeta Los Angeles diye bir yer kalmadı. Peki, binlerce binanın yandığı Amerika'da ölü sayısı kaç? Yirmi sekiz. Evet, sadece yirmi sekiz. Peki, sadece bir binanın yandığı yangında bizim ölü sayımız kaç? 78. Bir hiç uğruna giden 78 can. Buyurun size gerçekler. Burada ne zenginler ne fakirler, ne Müslümanlar ne Hristiyanlar hiçbiri güvende değil. Dışarı çıkarsın, araba sürmeye başlarsın, ışıktan iki saniye geçtin diye manyağın biri musallat olur. Yemek yemeye gidersin, zehirlenirsin. Hastaneye gidersin, yanlış ilaç verirler. Tatil yapayım dersin (paran varsa) yanarak ölürsün. Ev alayım dersin, en ufak sallantıda toz olur. Avrupalısı, bilmem nerelisi yaşar, siz hayatta kalırsınız. Bunların hepsini yazdık arkadaşlar, defalarca yazdık, defalarca eleştirdik, defalarca da konuştuk. Bu gün biraz daha farklı şekilde bu problemlerin temeline ineceğim.   Baştan söyleyelim: Yangınlar, depremler bunlar elbette doğal afetlerdir ve engellenmesi mümkün değildir, ancak etkisini sınırlandırmak, zararı en az indirmek mümkündür. O yüzden kalıpta "Ya bunlar doğal afet, insanlar ne yapsın?" diyerek aptalca argümanlar vermeyin. İnsanlar ne yapsın biliyor musunuz? Bir zahmet işlettikleri otellere yangın merdiveni koysun, bir zahmet yangın alarmları çalışır durumda olsun. Sakın kalkıp bana bu saçmalığı savunmayın.   Samimiyetle soruyorum ya, bu tür haberler gelince eskisi gibi hissedebiliyor musunuz? Bakın, kastım üzülmüyorsunuz demeye getirmek değil ama eskisi kadar içiniz yanıyor mu? Yanmıyor arkadaşlar, yanmıyor. Hiçbirimiz eskisi kadar üzülemiyoruz, eskisi kadar şaşırmıyoruz çünkü kabul edin ya da etmeyin, artık bizim normalimiz bu. Ölümler ve ihmalkârlık bizim en büyük normalimiz artık, o yüzden eskisi kadar üzülemiyorsunuz çünkü her akşam haberlerde yok bilmem eşini, çocuğunu, teyzesini yok bilmem kimini 70 kere bıçaklayan manyakları izliyorsunuz. Çünkü her akşam işinizden, okulunuzdan döndüğünüzde o televizyonu açtığınızda bir özür duymuyorsunuz. Bir tane insan da çıkıp "Benim suçum, ben bu işi beceremedim, milletimizden özür dilerim" demiyor (gerçi özür de bir halt etmez bu saatten sonra), çıkmış diğerine suç atıyor, hop diğeri cevap veriyor: "Benim suçum değil," diyor. Kimse yaptığı şeyin sorumluluğunu almıyor. Artık alıştınız.   Bu kaçıncı "artık bu son, bu kadarı fazla" felaketi? Bu kaçıncı tepki vermemiz gereken olay sayısını hatırlamanız mümkün mü?   Bizim gibi balık hafızalı yerlerde haftada bir gündemi değiştirecek yeni bir felaket yaşandığı için bir olayı çözemeden diğeri karşımıza beliriveriyor, daha yaşanan olaya tepki veremeden başka bir olay daha yaşanıyor. Bu da bizi hissizleştiriyor. Bu olaylar devam ettikçe, bu bize normalmiş gibi gelmeye devam ediyor, tepki veremiyoruz, tepki vermememizden güç alıyorlar ve aynı kısır döngü devam ediyor.   Hatırladınız mı, depremlere hazırlanacaktık, düzensiz göç meselesini konuşacaktık, "Kadına şiddete son" diyorduk, hani ne oldu?   Her birkaç ayda bir kan donduran bir felaket yaşanıyor, hepimiz güya "ayağa kalkıyoruz", ertesi hafta hop bir bakıyoruz, tepkiler çoktan bitmiş, yeni gündem bilmem hangi oyuncunun yeni dizisi, bilmem hangi ünlünün paylaştığı Instagram hikayesi. Bakın, gerçekten oturup düşünme zamanımız geldi de geçiyor. Biz aklıyla hareket eden bir toplum değiliz, biz duygularıyla hareket eden bir toplumuz. Karşımıza çıkan her sorunu böyle yama yapar gibi ufak tefek "çözüm" yöntemleriyle ortadan kaldırmaya çalışmayı bırakmalıyız. Bakın, çok ciddiyim, güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyoruz, daha da çamura batıyoruz. Artık at gözlüklerimizi çıkarıp şapkamızı önümüze koyup düşünmenin, bilimi toplumumuzun merkezi düşünce sistemi haline getirmenin vakti geldi de geçiyor. Kaç defa yazdık bunları, kaç defa konuştuk, kaç defa anlattık, ne değişti ya? Bir şeyler değişsin istiyorsanız, o kafalarınızın içindeki hafızayı ve beyni değerlendirmeye başlayın artık. Görmeye başlayın, duymaya başlayın, fark etmeye başlayın, en önemlisi hatırlamaya başlayın. Bu günlük benden bu kadar. Şimdilik kendinize iyi bakın sevgili okurlar, hayatta kalma mücadelemizde hepimize iyi şanslar.
Ekleme Tarihi: 27 Ocak 2025 - Pazartesi
Asel Şentürk (KONUK YAZAR)

"Balık Hafızalı Bir Toplum"

 

 

 

Bitmedi şu memleketteki ihmalkârlık, bitmedi şu memlekette parayı ve çıkarını insan canının üstünde tutan zihniyet. Hepiniz gördünüz değil mi, canımızın ne kadar ucuz olduğunu? Anladınız mı ne kadar değersiz birer et torbası olduğumuzu? Bu felaket nerede yaşandı peki? Issız, kimsenin uğramadığı küçük bir otelde mi? Hayır arkadaşlar, ülkenin en lüks, en çok rağbet gören kış tatili rotalarından birinde yaşandı. Evet, işte bizim memleketimizdeki lüks yaşam budur arkadaşlar. Buyurun size bizim memleketin en lüks eğlence şekli: yanarak ölmek.

 

Gelin size canımızın ne kadar değersiz olduğunu anlatayım; Amerika yangınını duymuşsunuzdur, şehir resmen yandı, kül oldu. Adeta Los Angeles diye bir yer kalmadı. Peki, binlerce binanın yandığı Amerika'da ölü sayısı kaç? Yirmi sekiz. Evet, sadece yirmi sekiz. Peki, sadece bir binanın yandığı yangında bizim ölü sayımız kaç? 78. Bir hiç uğruna giden 78 can. Buyurun size gerçekler. Burada ne zenginler ne fakirler, ne Müslümanlar ne Hristiyanlar hiçbiri güvende değil. Dışarı çıkarsın, araba sürmeye başlarsın, ışıktan iki saniye geçtin diye manyağın biri musallat olur. Yemek yemeye gidersin, zehirlenirsin. Hastaneye gidersin, yanlış ilaç verirler. Tatil yapayım dersin (paran varsa) yanarak ölürsün. Ev alayım dersin, en ufak sallantıda toz olur. Avrupalısı, bilmem nerelisi yaşar, siz hayatta kalırsınız. Bunların hepsini yazdık arkadaşlar, defalarca yazdık, defalarca eleştirdik, defalarca da konuştuk. Bu gün biraz daha farklı şekilde bu problemlerin temeline ineceğim.

 

Baştan söyleyelim: Yangınlar, depremler bunlar elbette doğal afetlerdir ve engellenmesi mümkün değildir, ancak etkisini sınırlandırmak, zararı en az indirmek mümkündür. O yüzden kalıpta "Ya bunlar doğal afet, insanlar ne yapsın?" diyerek aptalca argümanlar vermeyin. İnsanlar ne yapsın biliyor musunuz? Bir zahmet işlettikleri otellere yangın merdiveni koysun, bir zahmet yangın alarmları çalışır durumda olsun. Sakın kalkıp bana bu saçmalığı savunmayın.

 

Samimiyetle soruyorum ya, bu tür haberler gelince eskisi gibi hissedebiliyor musunuz? Bakın, kastım üzülmüyorsunuz demeye getirmek değil ama eskisi kadar içiniz yanıyor mu? Yanmıyor arkadaşlar, yanmıyor. Hiçbirimiz eskisi kadar üzülemiyoruz, eskisi kadar şaşırmıyoruz çünkü kabul edin ya da etmeyin, artık bizim normalimiz bu. Ölümler ve ihmalkârlık bizim en büyük normalimiz artık, o yüzden eskisi kadar üzülemiyorsunuz çünkü her akşam haberlerde yok bilmem eşini, çocuğunu, teyzesini yok bilmem kimini 70 kere bıçaklayan manyakları izliyorsunuz. Çünkü her akşam işinizden, okulunuzdan döndüğünüzde o televizyonu açtığınızda bir özür duymuyorsunuz. Bir tane insan da çıkıp "Benim suçum, ben bu işi beceremedim, milletimizden özür dilerim" demiyor (gerçi özür de bir halt etmez bu saatten sonra), çıkmış diğerine suç atıyor, hop diğeri cevap veriyor: "Benim suçum değil," diyor. Kimse yaptığı şeyin sorumluluğunu almıyor. Artık alıştınız.

 

Bu kaçıncı "artık bu son, bu kadarı fazla" felaketi? Bu kaçıncı tepki vermemiz gereken olay sayısını hatırlamanız mümkün mü?

 

Bizim gibi balık hafızalı yerlerde haftada bir gündemi değiştirecek yeni bir felaket yaşandığı için bir olayı çözemeden diğeri karşımıza beliriveriyor, daha yaşanan olaya tepki veremeden başka bir olay daha yaşanıyor. Bu da bizi hissizleştiriyor. Bu olaylar devam ettikçe, bu bize normalmiş gibi gelmeye devam ediyor, tepki veremiyoruz, tepki vermememizden güç alıyorlar ve aynı kısır döngü devam ediyor.

 

Hatırladınız mı, depremlere hazırlanacaktık, düzensiz göç meselesini konuşacaktık, "Kadına şiddete son" diyorduk, hani ne oldu?

 

Her birkaç ayda bir kan donduran bir felaket yaşanıyor, hepimiz güya "ayağa kalkıyoruz", ertesi hafta hop bir bakıyoruz, tepkiler çoktan bitmiş, yeni gündem bilmem hangi oyuncunun yeni dizisi, bilmem hangi ünlünün paylaştığı Instagram hikayesi. Bakın, gerçekten oturup düşünme zamanımız geldi de geçiyor. Biz aklıyla hareket eden bir toplum değiliz, biz duygularıyla hareket eden bir toplumuz. Karşımıza çıkan her sorunu böyle yama yapar gibi ufak tefek "çözüm" yöntemleriyle ortadan kaldırmaya çalışmayı bırakmalıyız. Bakın, çok ciddiyim, güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyoruz, daha da çamura batıyoruz. Artık at gözlüklerimizi çıkarıp şapkamızı önümüze koyup düşünmenin, bilimi toplumumuzun merkezi düşünce sistemi haline getirmenin vakti geldi de geçiyor. Kaç defa yazdık bunları, kaç defa konuştuk, kaç defa anlattık, ne değişti ya? Bir şeyler değişsin istiyorsanız, o kafalarınızın içindeki hafızayı ve beyni değerlendirmeye başlayın artık. Görmeye başlayın, duymaya başlayın, fark etmeye başlayın, en önemlisi hatırlamaya başlayın. Bu günlük benden bu kadar. Şimdilik kendinize iyi bakın sevgili okurlar, hayatta kalma mücadelemizde hepimize iyi şanslar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve batmanolaygazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.