Bir varmış bir yokmuş. 200 haneden oluşan bir köyde insanlar yaşarmış. Köyümüzü nasıl yönetecek diyen köylüler bir formül üstüne düşünmüşler. Başka köylerin nasıl yönetildiğini inceleyen köylüler aynısını da bize yapalım deyip demokrasi ucubesini aldıkları gibi kendi köylerine uygulamışlar.
Tabi her kafadan bir ses çıkar, köylü milletinin içinde de farklı gruplar çıkar ve polemikler, siyasi çekişmeler baş gösterir. Köyün en çığırtkanı ve megalomani seçimi zaferle kazanır. Başlar köyü yönetmeye tabi vizyon ve hizmet deneyimi ve bilgisi olmadığı için yaptığı işleri eline yüzüne bulaştırır.
Niteliksiz işlerin alasını yapar, etrafındaki dalkavuklar yıkama ve yağlamayı en üst seviyeye çıkararak en iyi muhtar bizim muhtar deyip pohpohlanmayı en üst perdeden dillendirir.
Kendi fikir dünyası dışında başka kimseyi duymayan muhtar gözlerine adeta mil çekilmiş şekilde doğru bilinen yanlış hizmetler yapmaya devam eder...
Tabi köyün ağası onlarca oğul ve torunuyla “nasılda benim üstüme başka bir söz olur bu köyde” diyerek, koltuğuna sığamaz, muhtarın evinin önünde geçerek omuz atar, başka günler kaş çatar, sert bakışlar atar, köylülere de bu muhtar bir şey başaramıyor, yaptığı işler saçma sapandır diyerek propaganda yapar.
Fırsat bulduğu gibi ağa muhtarın üstüne çöreklenir ve mührünü alır ondan. Torunları ve oğullarıyla etrafına etten duvar ören yeni ağa muhtar, çift statüyle kolları sıvayıp işe koyuluyormuş gibi yapar. Tabi köylüler ise kurtların kavgasında taraf tutan koyunlar gibi anlamsızca izler bu fırıldakları ...