18 Eylül 2024 - Çarşamba

SAMİMİYET KURMAYALI NE KADAR OLDU?

SAMİMİYET KURMAYALI NE KADAR OLDU?

Yazar - Asel Şentürk (KONUK YAZAR)
Okuma Süresi: 6 dk.
Asel Şentürk (KONUK YAZAR)

Asel Şentürk (KONUK YAZAR)

necdetcakirr@gmail.com -
Takip EtGoogle News

Hepinize selamlar sevgili okurlar!, bendeniz Asel Şentürk. Bugün sizlerle aslında daha çok üstünde durulması gerektiğini düşündüğüm, ancak neredeyse kimsenin bahsetmediği bir konudan bahsedeceğim. Öyle ki siz bile bu denli derin yorumlanabilir bir kavram olabilmesine şaşıracaksınız. Bu gün bahsedeceğimiz konu: Samimiyet. 

Biz insanoğlunun bazısı daima muntazam olmak ister, çünkü her şeyi dört dörtlük yapabilmek ve her şeye yetebilmek insanoğlunun sahip olamadığı tek güçtür. Bir düşünsenize, insan egosu ve daha fazla gücün birleştiğinde yaşanabilecek muhtemel olayları... ,sanırım bu güce sahip olamamamızın birden fazla sebebi var.

Bunun bir sebebi de, mükemmelin bile yeterince mükemmel olmamasıdır sevgili okurlar. Herhangi biri yapması gereken her şeyi dört dörtlük yapsa, en ufak bir eksiği olmadan adeta insanın gözüne tek bir kusur bile iliştirmeden işini muntazam biçimde gerçekleştirse, evet belki mükemmel olabilir. Ama burada bile bize eksik gelen, tam içimize sinmeyen bir şeyler olacak, mükemmelliği insan gözünde yaralayan, eksilten bir şey: Samimiyet, o İçtenlik duygusu, karşıdaki insanın hata yapmasının verdiği o Empati yapma ve anlayış yapabilme sezgisi, kendinden bir parça bulabilme duygusu. İşte bunlar mükemmelliğin içinde yoktur. Çünkü bu saydığım insâni ve içten sezgiler hata yapma eyleminin getirebileceği ve insanoğlunun sosyal hayatta muhtaç olduğu sezgilerdir 
Ben bur da sizinle samimiyet kurduğumda, sizinle derin bir bağ kurmuş olurum çünkü size sizin gibi olduğumu hatırlatırım, size karşıdakinin de sizin gibi olduğunu aramızda bir eksiklik olmadığı düşüncesini yansıtırım, sizlerde içgüdüsel olarak bana güvenirsiniz. Derin bağ ve Samimiyet işte bu yüzden bu kadar önemli, çünkü sosyal hayatın yapılanmasını sağlayan temel unsurların başlangıcı.


İnsanlar, diğer insanlardan onay alabilmek adına kendini bin bir farklı kalıba sokuyor. Kendi kişiliklerinden, onları samimi yapan duygularından vazgeçiyor, çoğunluk neyi seviyorsa onun kılığına bürünüyor, diğer insanlar o kılıktan sıkıldığı zamanda sevecekleri yeni bir şeye dönüşüyor. Sabit bir kişilik olmadığından güvenirliği ve samimiyeti yitiyor, onay alabilmek adına yaptığı her şey, kendi karakteri tarafından onay almıyor ve bunun huzursuzluğuyla boğuşuyor, kendi olamamanın vicdan azabını çekiyor. 

Yeni bir şey denemekten, diğer insanların karşısına geçip gerçek düşüncelerini söylemekten korkuyor, kendi düşüncesi çoğunlukla uyuşmadıkça, ondan bundan duyduğunu belleğine indirerek, kendi düşüncelerini tüm samimiyetiyle birlikte kaybediyor. 

Samimiyet güvendir sevgili okurlar, Samimiyet cesaret ister, herkesin aynılaştığı artık kimseyi birbirinden ayırt edemediğimiz bu dünyada siz farklı olmak zorundasınız. Siz kendiniz için kendi karakteriniz ve öz benliğiniz için samimi olmalısınız. Yoksa sizde bu birbirinden en ufak farkı olmayan koyun sürüsünde ki çobanlar tarafından bir yere itilip kakılırsınız,  daha ne yaşandığını anlayamadan kendinizi tanımadığınız birinin hayatını yaşarken bulursunuz.

Bu halden çıkmaya çalışırsınız, kendi kendinize "e istedikleri her şeyi yaptım niye hala kötü hissediyorum?" Diye sorarsınız, kendi karakterinizi kaybederken yarattığınız boşluğu kendi karakteriniz olmayan karakterlerle doldurmaya çalışır, daha da bitap düşer, debelenir durursunuz.

Sonra kendinizi uyuşturmaya çalışırsınız, bu boşluk hissini doldurabilecek alternatifler bulamadıkça, bu boşluk hissini unutmaya çalışırsınız. Peki size birde ben sorayım: insanlara yok gibi davrandıkça, bu sorun gerçekten yok oluyor mu?, sizi ömründe çoğu zaman bir kere bile düşünmemiş, hatta bazen adınızı hatırlayamamış insanlara 1 saat hoş görünebilmek için, gerçekten değer mi?


Bir odanın içinde olduğunuzu varsayın, elinizde hiç bir şey yok. Sadece siz ve üstünde oturduğunuz bir sandalye var, başka da hiç bir şey. Öyle sessiz ki artık hışırtı sesleri bile kulağınıza geliyor. Böyle bir ortamda kendinize ne kadar tahammül edebilirsiniz?, Telefonlarınızı elinize alıp sosyal medyada gezmeden, etrafa sahte gülümsemeler saçmadan, kendi düşüncelerinizi ne kadar dinleyebilirsiniz?

Bilmem farkında mısınız? Artık çoğunuzun kendi öz benliğine bile tahammülü yok. İnsanların size biçtiği kalıplardan 1 kez bile çıkmak sizin için imkansız bir şey. Bunun boyutu nedir?

Bizim kendimizde tahammülümüz olmayan noktalar olumsuzluklar sevgili okurlar, bizim kendimizi dinleyememizin sebebi hissettiğimiz olumsuz duygular; kaygı, korku, öfke, bıkmışlık, pişmanlık... 

 Bizler hepimiz birer bütünüz ve bu evrende olumlusuyla, her şey olumsuzluğuyla geliyor.
Biz bu karanlıklarımızı, kaygılarımızı uyuşturmaya devam ettikçe, bu düşüncelerin olumlu hallerini de uyuşturmuş oluyoruz. Hemen örnekleyeyim:

Mesela diyelim ki ben endişeyi sevmiyorum, endişe hissine tahammülüm yok, bu düşünceleri görmezden geliyorum, yok sayıyorum. Ama ben negatif tarafı, endişe sezgisini yok saydıkça, pozitif taraf olan rahatlama sezgisini de hissedemiyorum. 

Biz bu şekilde davrandıkça, pozitif diyebileceğimiz duyguları; samimiyeti, aidiyeti, mutluluğu hepsini yitiriyoruz.

O yüzden, hayatı ayrıştırmadan bir bütün olarak yaşayabilelim ki samimiyetle önce kendimizle, sonra diğer insanlarla bir hayat yaşayabilelim. 

Sadece pozitif duyguları değil tüm duyguları gerektirdiği biçimde yaşayalım ki,
Hayatı yaşayabilelim, samimi olabilelim, kendimiz olabilelim...
HOŞÇA KALIN

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.